ESERLERİ

Kır Manzaraları

Su Manzaraları

Kent Manzaraları

Doğada Kuşlar

Düş ve Gerçek Arasında İnsan

Fikret Tunalı’nın Suluboya Evreni

Yirminci yüzyılın her yaştan çocuğunun evde ya da okulda, erkenden tanıştığı ilk resim malzemesidir suluboya. Daha yazı yazmayı öğrenmeden, tükenmez bir coşkuyla defterleri ardı ardına doldurmak için fırçanın ucundaki boyayı suyla buluşturmak yeter bu çağın çocuklarına.

Tarihsel süreçte herkesin kolayca ulaşabildiği, yolculuklarda yanında taşıdığı, neredeyse her eve girdiğinden özel yaşam alanına ait gibi duran suluboya; düşsel ya da gerçek izlenimleri, geçmişe ya da içinde bulunulan ana dair deneyimleri, zamanın dışına, mekânın ötesine taşımak için kişisel bir kayıt aracı olur adeta. Diğer taraftan suluboya resimler, ister belgesel amaçlarla kullanılanlar ister salt sanatsal değerlerine dayanarak sergilenenler olsun, kamusal alanda da kendilerine yer bulur yüzyıllar boyunca.

Bununla birlikte Batılı sanat tarihi kanonunda suluboya eserler yeterince vurgulanmaz ve tartışılmaz. Suyla çözülen boyaların antik çağlardan, hatta tarih öncesi dönemlerden bu yana kullanılmış olmalarına rağmen bu denli göz ardı edilmeleri şaşırtıcıdır. Oysa Bizans el yazması kitap sanatı çerçevesinde gelişerek on birinci yüzyılda doruk noktasına ulaşan ve guaj boyanın opak kullanımıyla karakterize olan antik suluboya geleneğinin Batı Avrupa kültüründe de giderek yaygınlaştığını ve Ortaçağ Avrupa’sında kilise el yazmalarının ‘miniatura’ ya da ‘illuminato’ adı verilen, suluboyaya benzer resimlerle süslendiğini biliyoruz.  

Geç Orta Çağ ile Erken Rönesans’ın kesiştiği noktada, bağımsız bir resim tekniğine dönüşebilecek düzeyde yoğun ve ustaca uygulamalara rağmen, suluboyanın yardımcı malzeme olarak kullanımının sürdüğü dikkat çeker. Avrupa’da kâğıt üretimindeki ilerlemelerle birlikte, Rönesans sanatçılarının on beşinci yüzyılın sonu ve on altıncı yüzyılın başında, yağlıboya resimlerin hazırlık eskizlerini kâğıt üzerinde suluboya ile yapmaya başlamaları, tekniğin uygulama alanını genişletse de bağımsızlaşmasını sağlamaya yetmez. Bunun için aradan üç yüz yıl daha geçmesi ve egemenlik sınırları son derece genişleyen Britanya İmparatorluğu’nun Kıta Avrupa’sından ayrımlaşan yönleriyle kültür dünyasında olduğu gibi sanatta da bir İngiliz kimliği oluşturma çabalarının sonuçlanması gerekecektir.

Doğada yapılan hızlı eskizlerle birlikte İngiliz suluboya ekolünde yeni bir anlam kazanan leke, kompozisyonun desenden bağımsız, güçlü bir elemanına dönüşürken, saydam katmanları üst üste kullanarak yaratılan optik etkilerle mecra değiştiren suluboya anlayışı, kendi malzeme dilini ve özerk alanını oluşturur.

Dış dünyanın geçici ve rastlantısal görünümlerini; gökyüzünü, denizleri, kırları, ışığın anlık etkisi altında değişen yönleriyle, sanatçının psikolojik reaksiyonuna yetişebilen bir hızda yansıtmaya en uygun malzeme olarak öne çıkan suluboya, doğaya anında tepki verme özelliğiyle Romantik Natüralizm perspektifine yerleşir. Bunun yanında, diğer malzeme ve tekniklerin alışılmış, kabul görmüş nitelikleriyle yarışmak yerine, suyun akıcılığında ifade bulan en saf haliyle, kendine has yapısının malzemeye kazandırdığı özgün kimlik, temelde Modernist bir tavrı destekler ve bu doğrultuda yirminci yüzyıl kategorileri içindeki yerini alır.

İkinci Dünya Savaşı’nın dışında kalmayı başaran, ancak çok da uzağında olmayan ülkemizin, ilkokul çağı tam da bu yıllara denk düşen bir çocuğudur Fikret Tunalı. Doğduğu kentten bir katırın heybesinde köy yaşamına taşınan bu ufacık kız çocuğu, doğanın kucağında geçirdiği birkaç yıl içinde tanıdığı kırsal yaşantının büyüleyici görünümleriyle iç içe geçen ışıltılı renklere sımsıkı sarılır.

Köyde başladığı ilkokulu başkentte tamamlar. Lise yılları Bolu’da, üniversite öğrenimi yine Ankara’da geçer. Resim öğretmeni olarak görev yaptığı irili ufaklı kentlerden İstanbul’a uzanan ve önünde sonunda onu suluboya evrenine çıkaran eşsiz yolculuğunu Tunalı’nın duru anlatımından okursanız, renkler ve biçimlerle olduğu kadar, kelimelerle de imge yaratma becerisine tanık olursunuz.

Kendisiyle yapılan bir söyleşide, çevreyi gözlemek için yolculuk yapmayı çok sevdiğini belirten Tunalı, “ama cam kenarında olmalıyım” diye ekler, çocuksu bir heyecanla. Gürültüsüz bir coşkuyla kâğıda taşıdığı rafine gözlemler, sanatçının doğasında var olan manzarayı geniş renk yığınları olarak düşünme yeteneğine ve sezgisel suluboya kullanımına işaret eder.

Tunalı’nın, kendine özgü filtresinden süzerek damıttığı kimi çizgisel detaylar dışında, güçlü bir sadeleştirme yöntemi olarak soyut lekelerle inşa ettiği kompozisyonlar, doğaya ait imgelerin sanatçının zihninde düzenlenerek yeniden üretildiği hassas kurgulardır. Serbest ve dinamik hamlelerle yerleştirdiği saydam ve yarı saydam boya tabakalarıyla geniş renk alanları kurgulama mahareti, sağlam bir desen yapısının göstergesine dönüşen ustaca seçilmiş ayrıntılarla buluşur. Çizgi ile renk alanlarının bu ters yönlü hareketi, us ve his, gerçek ve düş, somutla soyut arasında eşsiz geçişlere izin veren, bilerek ve özenle aralık bırakılmış bir kapıyı andırır.

Çizginin kesin, belirgin, öngörülebilir yapısıyla kutupsal bir ilişki içinde hareket eden leke anlayışı, resmedilen konunun ötesine geçen ve resmetme eyleminin kendi dinamiklerine yoğunlaşarak sanatçının anlık, jestüel ve rastlantısal tutumuna önem ve öncelik tanıyan yöntemsel bir tercih olarak dikkat çeker.

Doğası gereği kontrol edilmesi son derece zor bir malzeme olduğundan, her suluboya sanatçısı boyaya yönelik manipülasyon yöntemlerindeki farklılıkla kendi üslubunu ortaya koyar.

Tunalı’nın özellikle gökyüzü hareketleri ve bunların sudaki yansımalarında, çoğu zaman dağınık ve çözümlemeden bırakmayı seçtiği formların, güçlü bir hareket duygusuyla beraber atmosferik etkiyi koruduğu gözlenir. Sanatçının seçilmiş alanlarda kâğıdın kendi beyazını koruyan vurgularla parlak ve ışıklı etkiler yaratama becerisiyle bir araya gelen bu devinimli suluboya dili, başka hiçbir malzeme ile karşılaştırılamayacak düzeyde bir tazelik ve berraklık taşır.

Suluboyanın kendine has lezzetine aşina gözler için Fikret Tunalı resimleri, yalınlığıyla nefes kesen bir repertuvar sunar. Çocukluğundan bugüne taşıdığı heyecan duygusuyla tınlayan, eşsiz bir repertuvar…

Özlem Kalkan Erenus

İletişim İçin

E-posta Gönderebilirsiniz

info@fikrettunali.com

İletişim Formunu Doldurabilirsiniz

Fikret Tunalı İletişim Formu

Fikret tunalı

Belgelemek İsterim

Duygularımı doğanın içinde büyümeme bağlıyorum.
Yani doğanın içinde ve o kadar güzel yerlerde büyüdüm ki…
O ırmaklar, sular, denizler, dağlar, kuşlar.
Yani hep baktığım bu şeyler beni hep etkilemiştir.
Hep yapmak isterim.
Hep onları belgelemek isterim.